Haberler


Frankfurt’tan çıktım yola...

Dönerci Dergisi'nde uzun zamandır okuyucularımıza yeni pazarlar konusunda araştırma ve farklı alternatifleri sunmamıştık. Karavanla yola çıkarak, Balkanları ve buraların farklılığını, gördüklerimizi sizlere aktarırken, aynı zamanda Dönerin bu ülkelerdeki pazarını da araştırarak aradaki farkı göstermek istedik.

Frankfurt'tan hareketle, Avusturya, Macaristan-'dan Hırvatistan'a ve buradan da Bosna Hersek'e geçtik. Balkan ülkelerinin mutfak kültürü olarak bizlerden çok farklı yönleri olmamasına rağmen, kendilerine has özellikleride var. Saray Bosna, ülkenin en kalabalık ve başkenti olmasından dolayı herşey önce burada başlıyor ve ülke geneline yayılıyor. Kendi mutfak kültürlerinde belki de ilk sırayı börek alıyor. Börek, öyle sıradan bir yiyecek olmadığı gibi pişirilmesi de özel ocağında yapılıyor. Közün ortasına yerleştirilen tepsinin üstü büyük bir kapakla özel yapılmış mekanizmayla kapatıldıktan sonra üstüne ve altına köz konarak yavaş ateşte pişirilmesi sağlanıyor. Peynirli, Patatesli, Kıymalı gibi çeşitleriyle herkesin sabahları ilk tercih ettikleri nefis bir lezzet. Bu börekleri tatmayan, börek yediğini zannetmesin. Boşnaklar böreğin hakkını vererek yapıp müşterilerine sunuyorlar. Cevapcici dedikleri bizim köftemiz. Ama kendilerine has baharat tadı ve bölgedeki hayvanların özel tadını da buna ilave ettiğinizde tadı damağınızda kalan bir lezzetle karşılaşıyorsunuz.

Döner

Anadolu'dan Almanya'ya ve Avrupa- Dünyaya yayılan Döner, burada da önde gelen favori yiyeceklerden. Henüz sanayi oluşamamış ama herkes kendi anladığı şekilde baharatlayıp, takarak, Paşa, Sultan, Buyrun gibi farklı isimlerle müşterileriyle buluşup, hem döneri temsil ediyor, hem de pazardan paylarını alıyorlar. Saray Bosna'da Türkiye'nin etkisi oldukça fazla.

Bursa, İstanbul gibi isimleri sıkça görüyorsunuz. Almanya'dan giden bir işadamımız burada Döner büfesi açmış. İçerdeki dizayndan, dışardaki tabeleye kadar, hepsinin Almanya'dakilerle aynı olduğunu görüyorsunuz. İşleri de diğerlerine göre daha iyi. Döner, etin bol olduğu bu ülkede 2,50-3 Euro seviyelerinde satılıyor. Kendi yerel para birimlerini kullanıyorlar ama euroya çevirdiğinizde bu rakam çıkıyor karşınıza.

Saray Bosna'nın tamamında en fazla 20 noktada Döner satılıyordur. Pazar oldukça boş ve Avrupa'daki gibi fabrika üretimi henüz yok. Geleceğinin olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bosna Hersek'te işçi ücretleri oldukça düşük. Aylık ortalama 200 Euro civarında. İşçilerde çalışkan ve disiplinli. Burada yapılacak bir yatırım, Avrupa ülkelerinde pazarlanırsa ciddi bir üstünlük sağlayacaktır.

Türkleri çok seviyorlar

Saray Bosna'nın insanları sıcak kanlı ve yabancılık hissetmiyorsunuz. Türkleri de oldukça seviyorlar. Tarihden gelen bu yakınlığın yanında, Savaşta Türkiye'nin bu ülekeye çok ciddi yardımları olmuş. Kendilerini her konuda destekleyen tek ülkenin Türkiye olduğunu söylüyorlar. Sokaklarda Türkçe konuşuluyor. Türkçeyi bilenlerin sayısı oldukça fazla. Türkiye'den gerek ferdi gerekse turlar vasıtasıyla da bol miktarda Türkler bu ülkeye gelerek ziyaret ediyorlar. Otobüslerle, özel arabalarıyla veya talebelerin kısıtlı imkanlarıyla geliyorlar.

Avrupa'dan da birhayli turistin bu ülkedeki tabi ve tarihi zenginlikleri görmek için geldiklerini gördük. Eski Galatasaray'ın Bosnalı futbolcuları da Saray Bosna'da Cevapcici ve Döner satıyorlar. Galatasaray Bayraklarıyla ve rengiyle donatmış işyerini. Saray Bosna'daki uzun Çarşı'nın ortasında Kültür ve Turizm Bakanlığı büro açmış ve burada Türk Bayrağı dalgalanıyor. İnsanların ilgisi oldukça fazla. Yunus Emre Enstitüsü iki büyük binada Türkçe kurslar ve hizmetler veriyor. Benzer bir sürü hizmetin sunulduğunu gördük.

Saray Bosna Gazi Hüsrev Paşa demek

Gazi Hüsrev Paşa Camii 1532 yılında yapılmış. Yani buradaki kökler oldukça eskiye dayanıyor. Yanına bir Kervansaray, Medrese ve Bedesten yapılmış. O kadar savaş geçirmesine rağmen hepsi restore edilmiş ve ayakta faaliyetlerine tüm hızıyla devam ediyor. Saray Bosna Demek, burası demek. Oralardan geçmeden, o güzel mimari özelliklerdeki eserleri görmeden geçemezsiniz.

Mostar'a doğru yolumuza devam ediyoruz. Tarihi özellikleri ve şahane köprüsüyle dünya miras listesinde bulunan mostar şehrine doğru yola çıktık. Dağların ve güzel ormanların içinden geçerken, yol kenarında tabii Bal satan insanları görüyoruz. Rengarenk çiöeklerden toplanarak yapılan Balların renkleri de farklı. Dağın yüksek noktasında, ormanların içinde ve suyun bol olduğu bir restoranın önünde duruyoruz. Ama durmamızla birlikte doğru 4 kuzunun aynı anda bağlandığı ve özel bir sistemle yavaşça çevrilerek közde ızgara yapıldığını görünce kendimizi tutamadık ve içeri daldık. Sunum ve lezzet olarak fevkalade diyeceğim bir güzelliğe sahip. Hem manzarası hem de sunumdaki farklılığıyla daha biz oradan ayrılmadan bir otobüs Türkiye'den gelen Türk turistleri konaklıyorlar. Onlarında ilk defa gördükleri bu manzara karşısında şaşkınlık ve hayretle bakakaldıklarını tesbit ediyoruz. Gastronomi sektörünün temsilcisi okuyucularımıza böyle bir farklıllık kendilerini ön plana çıkartacaktır diyebiliriz.

Mostar çok farklı bir yer. Osmanlıların hatırası olan bu güzel şehirin en güzel köprüsü, savaştaki Hırvat topçuların atışıyla yıkılmıştı. Türkiye'nin yardımları ve bir inşaat firmasının çalışmasıyla tekrar eski haline getirilmiş. Şehre gelen turistlerin tamamı hemen Mostar köprüsüne ziyarete gelerek, burada resim çektirip, hatıra hediyelik eşya alıyorlar. Eski Mostar şehrinde kurşun izleri hala tüm dehşetiyle duruyor. Burası biraz daha geri kalmış, Ciddi yatırımlar yapılsa, güzel neticeler alınabilir. Bu tarihi dokuyu canlandırabilecek ciddi sermaye ve ekiplere ihtiyaç var.

Mostar'dan yola çıkarak, Adriyatik Denizinin kenarına indik. Buradan yolumuza devamla önemli bir yazlık ve tatil şehri Dubrovnik'e geldik. Dubrovnik, Türkiye'de Kuşadası konumunda bir şehir. Yazın Milyona çıkan nüfusu kışın yüzbinin altına düşüyor. Ama turizm konusunda önemli bir merkez. Dönerin geleceği burada var diyebiliriz. Gelir durumu da yüksek olan bu kent aynı zamanda Avrupa Birliği üyesi Hırvatistan'ın önemli bir şehri. Karadağ, Yugoslavya'nın otonom bir bölgesiydi. Ülkenin parçalara ayrılmasından sonra Karadağ özerliğine kavuşarak ayrı bir devlet oldu. Bu ülke, diğerlerine göre daha sakin hatta para birimini de Euroya çevirerek bir anlamda da Avrupa Birliğiyle bütünleşmiş oldu. Önemli turizm merkezlerinden birisi. Sahil şeridindeki turizm merkezleri her taraftan turisti ağırlıyor. Bu bölgelerde Döner için keşfedilmeyi bekliyor. Arnavutluk, Makedonya gelir durumu oldukça düşük olmasına rağmen, eğer iyi sunum ve zincir şeklinde yapılabilirse aynı zamanda hammadde ve maliyetler de ucuz olduğu için yeni pazarlarda başarı şansı oldukça yüksek diye değerlendirebiliriz.

Yunanistan'da Selanik, Turistik bölgeler Olimpia ve sahil şeridiyle birlikte Kavala- Dedeağaç bölgelerini inceledik. Buralarda ekonomik krizlerden oldukça etkilenmiş.

Boş dükkan ve mağazaların sayıları oldukça fazla. Burada Gyros satılıyor. Fiyatları da 4 Euro civarında. İnsanlar Döneri yiyorlar ama bu Pazar, Avrupalı işadamları için oldukça sıkıntılı görülmekte.

Evet Karavan'la yaptığımız yeni pazarlar araştırmasını sizlere özetledik. Mevcut iş yoğunluğundan bunalan işadamlarımıza bu bölgeleri gezmelerini tavsiye ederiz.

Sizler için bir başka pazarlarda buluşmak üzere diyoruz.



Frankfurt’tan çıktım yola...