Haberler


Orta Asyanın kalbi burada atıyor

Taşkent, Semerkant, Buhara ve Hive. Bu şehirler Özbekistan’ın incisi.

Taşkent havalanına indiğiniz de Avrupa ve Türkiye’de alışık olmadığımız bir uygulamayla karşılaşıyorsunuz. Havaalanında; uzunca bir kuyruk sizi bekliyor. Önce deklarasyon belgesi doldurmanız lazım. Gümrüklü bir mal getirdiniz mi? Yanınızda ne kadar döviz var. Kıymetli eşya olarak telefon, saat, altın gibi hepsini yazmak durumundasınız. Hem kendi vatandaşlarına hem de turist olarak gelenlere bu uygulama yapılıyor. Tabii olarak, yarım saatte çıkacağınız alandan 2 saatte ancak çıkabiliyorsunuz.

Bu uygulamalar da zamanla kaldırılacaktır ama o zamana kadar da bu ülkeye gitmek isteyenler bunları göze almak zorunda.Özbekistan, sınırlarını dünyaya tam olarak açmamış vaziyette. Vize alırken ciddi bir kontrol ve taleplerden sonra vizeyi veriyorlar. Uçuşta; Özbek Havayollarının Frankfurt’tan haftada iki gün direkt seferleri var. THY’nın ise İstanbul aktarmalı her gün uçuşu var başkent Taşkente.Dünyaya kontrollü açılan Özbekistan’da tabii olarak çok eksik görülüyor. Türkiye’nin 80’lı yılları diyebiliriz. Ülkenin herşeye ihtiyacı var. Aman ucuz olsun diyorlar. Bunun içinde Çin ve Rusya ile çok sıkı ticari bağları var. Ülkenin ticari yapısını ağırlıkla Çin`den gelen mallar ve makina ekipmanlarla yönlendiriyorlar. Almanya, Avrupa ve Türkiye kendinden henüz tam olarak  bahsettirmiyor.
Almanya ve Avrupa’ya sıcak bakıyorlar ama Türkiye ile siyasi havanın soğukluğunu hissediyorsunuz. 

Ülkede tek adam olarak İslam Kerimov’u görüyorsunuz. 20 yıldır iktidarda. Bunun vermiş olduğu istikrar, bölgede kendini gösteriyor. Altyapısı, yolları, hızlı tren ile kendini geliştirmeye çalışan bir ülke ama daha çok çalışılması gerekmekte. Ülkeye yabancı yatırımcının çekilmesi lazım. Büyük şehirlerde elektrik ve doğalgaz var ama, kazalarda belirli süre kesintiye gidiliyor.

Köylerde ise günde 2 saat elektrik verilebiliyor. Otoban olarak yeni yollar yapıyorlar ama bunların da kalitesi oldukça düşük ve ağır vasıtalar kısa sürede büyük çukurlar oluşturuyor yollarda. Yol alırken adeta köşe kapmaca oynuyor arabalar. Bir bakıyorsunuz üzerinize geliyor ama son anda kendi şeridine girdiğini görünce rahatlıyorsunuz.

Bizim de çölün ortasında arabamızın lastiği patladı. Gecenin bir yarısında inerek yedek lastiği takip, yolumuza devam ettik. Her şehrin giriş ve çıkışlarında yol daralıyor, polislerin kontrolünde geçiş yapıyorsunuz. Sizi durdurup, sorgulayabiliyorlar. Avrupa Birliğinin oluşturduğu serbest dolaşımla sınırlar kalkarken, Özbekistan’da şehirlere polis kontrolünde girebiliyorsunuz. Gerçi oradaki insanların hayatlarının bir parçası olmuş ama bizim tabii olarak garibimize gitmektedir. 

İşadamlarımıza yeni pazar olarak Özbekistan’ı göstermek isterim. Hastane, Yollar, Inşaat, üretim daha ne kadar sayarsanız kaldıracak kapasite var. Hepsi yenilenmek zorunda. Ama uzaktan olacak bir iş değil. Mutlaka yerinde görmek ve ona göre çalışmak, yatırım yapmak gerekiyor. Biz ülkenin, Kazakistan sınırından, batıya doğru olan yani Türkmenistan sınırına doğru gezdik. Fergana vadisi, oldukça verimli topraklarla dolu. Andican ve bu bölgedeki diğer şehirleri de ayrı güzelliklere sahip. 

Özbekistan 31 Milyon nüfusuyla bölgenin en güçlü ve büyük ülkesi. Pamuk, Altın, Bakır, ve tarım ürünleri öncelikli kaynaklarını oluşturmakta.  Havaalanında bizi karşılayan Özbek işadamı dostumuz Saidumar, bizimle ilgilenerek, hem mihmandarlık yaptı, hem de ev sahibi olarak bize hizmet etti. Özbek misafirperverliğini yaşayarak kendi evimizde hissettik. Taşkent oldukça büyük bir şehir. Tarihi ve turistik yerleri var ama Semerkant ve Buharaya göre çok daha genç bir şehir. Geniş caddeleri ve trafiğinin rahatlığını yaşayarak tadını çıkartabilirsiniz. Şehir çok geniş bir alana yayılmış. Evler, daha ziyade bahçeli. Apartmanlar çok az ama kentsel dönüşümü baslatmış, eski yerleri yıkarak çok katlı apartman dikiyorlar yerlerine.

TaşkentSemerkant arasına hızlı tren hattı döşemişler. Sabah bu trenle 2 saatte vardık 300 km mesafedeki Semerkant’a. Bu şehir, Timur hanın başşehri olması münasebetiyle ayrı bir özelliği var. Emir Timur’un kabri, Uluğbey ve Imami Maturidi, Ubeydullahı Ahrar, Şahi Zinde ve Imamı Buhari hazretlerinin kabirleri bu şehirde. Ayrıca Registan Meydanı dedikleri büyük bir meydanda tarihi eserlerin içinde kendinizi medeniyetin merkezinde buluyorsunuz. Islam Kerimov, Bu tarihi yerlere ciddi yatırımlar yapmış. Hepsi büyük ve tertemiz. Restorasyonları yapılmış, bakımlı yerler. Ziyaretçileri kış ayı olmasına rağmen oldukça fazlaydı. Buradan arabayla Buhara şehrine geçtik. 350 km yolu 7 saatte alabildik. Buhara emirliği tarihi ipek yolunun merkezi olmuş. Zenginliğin ve medeniyetin merkezi olmuş. Buhara kalesi, Medreseleri, Şahı Nakşibend Bahaddini Buhari, Seyyid Emir Gilal, Abdulhalik Goncdivani gibi nice büyük zatlar ve sultanlar bu bölgeden dünyaya ilim ve medeniyet saçmış, önderlik yapmışlar. Bu şehirde kendinizi kaybediyorsunuz. Günlerce burada kalsanız sıkılmadan gezip, göreceğiniz yerler var.

Karakurum çöllerini aşıyoruz. Buradaki çöllerde kısa boylu çalılıklar var ama yollara kumlar savruluyor ve iş makinaları kar kürür gibi yolları açıyor. 400 km’lik bir yol katederek tarihe önemli eserler kazandırmış ve Unesconun yaşayan tarih ilan ettiği Hive şehrine geliyoruz. Hive; surlarla cevrili 26 hektarlık arazide küçük bir kasaba. İçerisinde adeta kayboluyorsunuz. Medrese, Han, Cami ve saraylarla dolu olan bu güzel şehir insanı büyülüyor. Eserler iyi korunmuş ve turizme açmışlar ama bunların da bizim insanlarımızdan öğrenecekleri çok şey var daha.

Özbekistan mutfağı et üzerine kurulmuş. Özellikle koyun ve keçi eti tüketiliyor ama büyükbaş hayvanda oldukça fazla. Etleri çok lezzetli. Avrupa`daki gibi suni yemle beslenmiyor. Dağda ve ovada yayılan hayvanlar olunca da tadına doyamıyorsunuz. Sevgili Özbek işadamı arkadaşlarımız Mehmet, Hacı ve Bahadır bizlere büyük hizmet ettiler. Çok başarılı işler yapıyor ve çekirdeksiz kara üzüm bağından toplayıp, tasnif ederek, Avrupa ve Dünyaya satıyorlar. Yıllık 10 bin ton üzüm satıyorlar. Bahadır beyin evinde iki gece misafir olduk. Masaları tam bir ziyafet şeklindeydi. Dut pekmezinden, Bala, kayısı reçelinden, hoşaflara, keçi etinden, kuzu etine kadar masada boş bir yer bırakmıyorlar. Bolca da yeşil çay içiliyor. Bu da hazmı kolaylaştırıyor.

Özbekistan mutfağına ayrı bir yer ayırmamız lazım: Misafirperverlikleri konusunda kendinizi evinizde hissediyor, mahçup oluyorsunuz. Et ağırlıkla yemekleri var. Eti de genellikle haşlayarak pişiriyorlar. Tandırı da ayrı bir güzel yapıyorlar. Buhara pilavı: Taşkentte ayrı, Semerkant’ta ayrı, Buhara’da ayrı lezzetteler. Ama hepsi de çok lezzetli. Her bölge kendi pilavlarının daha iyi olduğuna inanıyorlar. Haksız da değiller. Ama herkesin bir ağız tadı var ve alıştığı kendine güzel geliyor. Bizim için ise tüm pilavlar güzeldi.

Samsa : Içine kıyma ve soğan koyularak kapatılıp, tandırda pişiriliyor. Bizim sandviç yerine yeniyor. Taze olduğu için oldukça lezzetli.

Mantı: Bizim mantılara göre oldukça büyük. Büyük su kazanının içinde katlı olarak buharla pişiriliyor ve yoğurtla sunuluyor.

Döner: Burada da döner kendine büyük bir pazar bulmuş. Heryerde döner büfeleri görmek mümkün. Sığır etinden ve butlarından yapılıyor. Içine fazla bir karışım katmadan yaprak döner olarak satıyorlar. Lavaş veya küçük sandviçlerin içinde satılıyor. Bir kilo dönerden 15 porsiyon çıkartıyorlar. 1 Euro civarında fiyata satıyorlar. Lezzeti ise oldukça iyi.



Orta Asyanın kalbi burada atıyor