Haberler


Adım adım güzel Vatan

Türkiye sihirli bir ülke. televizyonlardan, kartpostallardan, gezip, görenlerden epeyce duyup, görmüşlüğümüz var. Ama ya biz diye suali kendimize sorduğumuzda vereceğimiz geniş muhtevalı bir cevabımızın olmadığını göreceğiz.

İçinde bulunduğumuz Avrupa ülkelerinde yaşıyoruz ama Türkiye seyahatlerimiz ya kısa süreli iş, ya da belirli noktalara odaklanmış tatil olarak gerçekleşmektedir. Memleketteki akraba ve yakınları ziyaret, otel tatili ve başka illerdeki arkadaş-akraba ziyaretleri şeklinde özetleyebiliriz iznimizi.

Türkiye’nin her bölgesi ayrı bir Dünya Son üç yıldır bizde farklı bir tatil-seyahat anlayışı hakim oldu. Aldığımız karavanla tatile gidiyoruz.
Karavan demek: Özgürlük, istediğin yerde durmak ve hareket alanının genişlemesi demek anlamına geliyor. Geçmişinde göçebe kültürü olan bizler için adeta biçilmiş kaftan. Tabii farklı değerlendirenlere olacaktır. Tavsiyemiz; kiralık da olsa bir denemenizdir. İstediğiniz yerde durmanız, ocağında yemeğinizi, çayınızı-kahvenizi içmeniz, duşunuzu alarak, yatağa uzanıp, uyumanız size farklı bir rahatlık vermektedir.
Otel arama, iyi mi, kötü mü tereddütlerinden kurtuluyorsunuz. Temizlik gibi sorular en önemlisi de silah zoruyla girmek zorunda kaldığınız yollardaki berbat tuvaletlerden kurtuluyorsunuz!...

F 16 ve Skorsky helikopterleriyle karşılanmak, 15 Temmuz öğle saatlerinde İstanbul-Fatih’teki evimize geldik. Yolun yorgunluğuyla koltuğumu zun üzerinde uzanırken aniden F16 uçaklarının ses hızını aşan süratleri, alçaktan uçmaları ve süpersonik ses patlatmalarıyla irkildik. Herhalde ülkemize geldiğimiz için bize jest yapıyorlar, hoş geldiniz diyorlar zannettik! ama bunlar artınca durumun hiç de öyle olmadığını gördük. Televizyonu açtığımızda darbe olduğunu öğrendik. Önce şaka mı diye kendimize sorduk ama uçak ve helikopterlerin ısrarlı ve camları patlatırcasına yaptıkları uçuşların hiç de iyi niyetli olmadığını anladık. İstanbul Emniyet Müdürlüğünün ve Belediye merkezinin Fatih’te olmasından dolayı burayı Tanklar ve uçaklarla ablukaya alıp, ele geçirmeyi planlamışlar. Çok zor anlar. İnsanların sokaklara dökülmesi şehitler, gaziler ve sonrasını sizlerde biliyorsunuz.

Türkiye’deki güzellikleri tanımak ve tanıtmak zorundayız...

İstanbul’dan hareketle, Abant gölü, Çamlıdere’deki büyük zat Ali Semerkandi’yi ziyaret, Ankara Bağlum’da Seyyid Abdülhakim Arvasi’nin kabrini ziyaret ederek, çok karışık halde bulunan Ankara’daki bir dostumuzu bir kaç saatliğine ziyaret ederek, Anadolu’nun bağrına Kırşehir’e gittik. Hacı Bektaş-ı Veli’nin türbesini ziyaret ederek, peri bacalarını ve bölgeyi turlayıp, ayrıldık. Tarlaların içinden geçerken arabamızı durdurup, pancar sulayan kardeşimizden müsaade alarak pancarın taze filiz veren yapraklarından topladık.
Arabamızda güzelce pişirilip, yoğurtlayarak afiyetle yedik. Yozgat üzerinden Tokat’a geldik. Toprağın altında olan Anne-baba ve akrabalarımızla üstünde yaşayanları ziyaret ederek, hasret giderdik.

Tokat’ta Sebzeli Tokat Kebabı yenmeden olmaz.

Her bölgenin kendine has zengin yemek kültürleri var. Tokat; iç Anadolu, Karadeniz, Doğunun kavşak yerlerinden. Verimli toprakları ve paylaşmayı seven cömert insanlarıyla değerlerini kaybetmemiş çok özel bir vilayetimiz.
Esnafının bile karşılamasında ayrı bir mütevazilik, samimiyet var. Taş Hanı, Kalesi, tarihi yerleri, alış-veriş yapabileceğiniz özel yerler. Köylerden gelen yağ, peynir, salça, Kuşburnu, Pekmez, Sebze ve Meyveleriyle hem şehir hem de köy tadında bir vilayet Tokat. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde ülkenin en büyük 5. Vilayeti Yetiştirdiği inşalarıyla Osmanlıya, Türkiye’ye çok önemli katkılar sağlamı ve sağlamaya devam ediyor. Tokat’a gidip de sebzeli Tokat kebabını yemeden olmaz. Üzerine de kömür ateşinde hazırlanan semaveri yanınıza alıp, çayını da içerseniz Tokat’a geldiğinizi anlıyorsunuz. Piyasada devamlı yenilik arayan işadamlarımız var. Döner, Kebap çeşitleri, Cağ Kebabı gibi onlarca farklı mutfağımızın ürünleri var Avrupa’da. Tokat kebabını Avrupa’da birinci Ürün olarak sunup bu farkı ve lezzeti sunanlar rakiplerinden birkaç adım öne çıkacaklardır.

İyi bir konsept yapmak ve kaliteden taviz vermemek şartıyla Avrupa’nın her tarafından özel misafirler ağırlayacaklardır. Biz de medya olarak her türlü desteği vermeyi buradan taahhüt ediyoruz.
Tokat’taki ziyaretlerimizden sonra Sivas üzeri Malatya’ya geldik. Yapılan işgal girişiminin akabinde gezimize devam etmemize rağmen hiç bir yerde sıkıntıyla karşılaşmadan yolumuza devam ettik. Bu da ayrı bir güzellikti hiç şüphesiz.

Malatya : Ülkemizin güzide merkezlerinden birisi. Şehir ve insanları çok samimi. Eğer alış-verişe çıktıysanız mutlaka tatmanızı ve yemenizi istiyorlar. Yememek; hakaret gibi algılanıyor. Allah bereketini verir diyor ve ısrar ediyorlar. Kadim dostumuz, Belçika’nın ve Malatya’nın seçkin işadamlarından Hacı Osman Kali ile Malatya’da buluştuk. Bizi; Beydağı’nın eteğindeki şarıl şarıl suların aktığı yeşilliklerle bezenmiş özel bir yere götürüyor. Malatya kahvaltısının ne olduğunu burada yaşıyoruz. Bir kuş sütü eksik, yok yok. Hepsi de ayrı bir lezzet. Hem yiyor, hem de Malatya’nın güzel havasını teneffüs ediyoruz. Battal Gazi, eski Malatya ayrı bir değer. Her tarafında tarih var. Özel bir manevi huzuru var. İnsanın ayrılası gelmiyor. Malatya denince Darende ve buranın da manevi zirvesi Somuncu Baba olarak tanınan Şeyh Hamidi Veli talebelerinin türbesi ziyaretçi akınına uğruyor.
Her taraf pırıl pırıl tertemiz. Tuvaletlerinden, abdest alınan yerlere ve Mescide kadar yağ dök yala diyebileceğimiz hassasiyetle bakılıyor. Türkiye’deki diğer yerlere örnek olmasını diliyor ve duamızı ederek elveda diyoruz bu mübarek zata. Kaysı bahçelerine girerek, hem ağaçları inceliyor hem de tadına bakıyoruz. Elimize ısrar üzerine bir miktar alıyoruz ama sahibi tatmin olmuyor, çok kanaatkarsınız alın biraz daha diyor. Cömertlikle birbirleriyle yarışıyorlar.
Akçadağ vadisine kurulan ‘Cam Teras’ ziyaretçi akınına uğruyor. Cam terastan aşağıya bakmak yürek istiyor. Bu vesile ile çevreyi de tanıma imkanı oluyor. Güzel bir eser olmuş, insanların kendi zenginliklerini tanımasına yarıyor bu tür yatırımlar. Bu ziyaretle Malatya’ya elveda diyoruz ama iki gün Malatya için çok az diyor bunu ön keşif olarak kabul ederek ayrılıyoruz bu güzel insanlardan.

Rotamızı Gölbaşı ve Adıyaman’a çeviriyoruz. Yollar gayet güzel, yer yer inşaat çalışmaları devam ediyor ama gelecekteki vereceği rahatlığı düşünerek aldırmıyoruz mevcut sıkıntılara. Hem Gölbaşı hem de Adıyaman farklı güzelliklere sahip. Biz bu güzelliklere kısaca bakarak geçmekle yetindik.

Rotamızı Urfa’ya çevirdik. Keban Baraj Gölünün dar bölgesine kurulan Nissibi Köprüsü ayrı bir güzellik kazandırmış bölgeye. Üç asma köprü İstanbul’da birisi Körfez’de bir tanesi de doğuya yapılmış. Diğerleri kadar uzun olmamasına rağmen abilerinden daha şirin bir görüntüsü var. Durup, mola vererek uzunca bir süre izledik bu güzel eseri. Siverek ve Şanlı urfa hedefimizde bu güzel Peygamber şehrine kavuşuyoruz.
Oldukça kalabalık ziyaretçisi var. Ama arabamızı park edecek boş yer bulmakta zorlanıyoruz. Burada park ücretleri fırsattan istifade şekline dönüşmüş. Oldukça yüksek. İstanbul’da bile bu denli park ücreti ödemiyorsunuz. İsterseniz park edin diyorlar. O parayı nasıl olsa verecekler var deyip eyvallah etmiyorlar.
Hz İbrahim’in ateşe atıldığı yer ve makamı. Balıklı göl ve diğer ziyaret yerlerini gezdikten sonra yemeği hakettiğimizi düşünerek meşhur ciğerlerini tatmak istedik. Her masada kesilmemiş kuru soğan ilk dikkatimizi çekiyor. Sıcakta klimalı salona geçerek hem rahatlıyor hem de gelen ciğerlerimizi yiyoruz.
Sunumun dışında tazelikle bütünleşmesi ve baharat zenginliklerini ilave ettiğimizde unutamayacağınız lezzeti afiyetle yiyorsunuz. Baharatçılardan acı biber, isot, salça gibi ihtiyaçlarımızı almadan geçemiyoruz.
Şehrin diğer bölümünde Eyüp aleyhisselamın makamını ziyaret edip, sabrında bize de bir miktar olması için dua ediyoruz. Buradan tarihi Harran’a geçiyoruz. Geceyi farklı bir yerde geçirmek istiyoruz. Suriye sınırı karşımızda eskiden sınırda yokmuş ama terör olayları neticesinde sınırları sıkı korumaya almışlar. Kahvaltımızı tarihi Harran evlerinde yaptık. Dünyanın en eski üniversite kalıntılarını ziyaret ettik. Buradaki Hayat el Harrani hazretleri ve diğer büyüklerin kabirlerini ziyaret ederek, elveda dedik. Kısa süre Urfa ve Harran için de karşımıza çıktı ama ilk keşif diyerek ayrıldık bölgeden.

Gaziantep : Bölgenin başkenti, her yol buraya çıkıyor. Kabuğuna sığmayan ve devamlı gelişen bir şehir. Ama değişmeyen bir merkezi ve hareketliliği var. Gaziantep’e gelip de yemek yememek olmaz. Meşhur restoranlardan İmam Çağdaş’a giderek lezzetli yemeklerini yiyoruz. Eksik olan bir şey var diyoruz ama sonunda Baklava olduğunu anlayarak giriyoruz bir yerlere ve eksikliği gideriyoruz. Oldukça farklı tatlar var Gaziantep’te.

Rotamızı Adana’ya çeviriyoruz.

Adana mutfak kültürü, kebaplarıyla meşhur bir ilimiz. Burada yaşayanlar; yemeği bir şölene dönüştürmüşler.
Hangi usta nerede hangi çeşit kebapta başarılı, tatlı nereden yenir. Şalgam nereden içilir gibi kaliteli yapanın hakkı teslim edilir. Büyük bir il ama mutfak konusunda ufak diyebiliriz. Birisi farklı ve güzel bir şeyler üretsin de Adanalı onu tanımasın. Adana’da Leventerler ailesine misafir olduk. Güzel misafirperverlikleriyle Adana’yı gezdirdiler ve sevdirdiler.

Güzergahımıza Tarsus, Mersin’den devam ederek, Akdeniz’in mavi kıyılarıyla kıvrılarak deniz tatilini de başlatmış olduk. Güzel koyları ve sakin deniziyle Akdeniz ayrı bir güzel. Buralarda da yol yapım çalışmaları devam ediyor. Zorlu dağ-tünel çalışmaları önümüzdeki yıllarda yerini çok güzel yollara bırakacaktır. Doğanın şartlarından dolayı, gidilmekte zorlanan yerler artık çok rahat ulaşılabilecektir.

Bu güzergahı takip ederek Alanya-Antalya’dan Denizli’ye geldik. Çok farklı bir güzergahla hem güzel ülkemizi ve insanlarını tanıdık hem de coğrafi zenginliğimizi keşfettik.
Dünyayı gezmeden önce ülkemizi gezelim ve farkedelim diyoruz.
Denizli’den gelerek bizimle birlikte olan Aybey ailesi de seyahatimize ayrı bir zenginlik kattı. Kendilerine teşekkür ederiz.



Adım adım güzel Vatan