Haberler


Avrupa’dan Fas’a köprü kurmak

Fas Krallığı, çok eski bir devlet. Hazret-i Hasen soyundan olduğu iddia edilen VI. Muhammed halk tarafından seviliyor. Avrupalılar, Marakeş sebebiyle bu memlekete Marok diyor. Onlar kendilerine Mağrib, biz ise Fes diyoruz. Çünki Osmanlı fethi, Fes şehrinin sınırına kadar uzanıyordu.

Avrupa’daki soğuklardan bir nebze olsun kaçmak ve farklı bir iklime gitmek üzere Fas’ın Fes şehrine uçtuk. Almanya’da eksilerde olan hava, indiğimizde lık sıcaklığıyla bizleri kucakladı ve üzerimizdeki paltoyu çıkartarak bizi sardı. Ocak ayındaki güzel hava, sanki Antalya’daymışız gibi geldi bize. Fes şehri, surların içi ve dışı olmak üzere ikiye ayrılıyor.

Surların içinde canlı bir hayat var. Otelimizin sahibi, Alman bayanla evli genç bir Fas’lı çıktı. Bize güzel ev sahipliği yaptı, Evin sokağı labirentlerden oluşan bilmeyenlerin rahatlıkla yolunu kaybedeceği bir birine girmiş dar ama karmaşık yollardan oluşuyor. Ama insana ayrı bir keyif veriyor. Biz; ölü sezonda gitmişiz. Onun için de caddeler boştu. Camiler, üniversite, hanlar ve hamamlar diyebileceğimiz görülmeye değer farklılıklar var.

Fas Krallığı, çok eski bir devlet. Hazret-i Hasen soyundan olduğu iddia edilen VI. Muhammed halk tarafından seviliyor. Avrupalılar, Marakeş sebebiyle bu memlekete Marok diyor. Onlar kendilerine Mağrib, biz ise Fes diyoruz. Çünki Osmanlı fethi, Fes şehrinin sınırına kadar uzanıyordu.

859 yılında Fas’daki Fes şehrinde kurulan Câmi’ül-Kureviyyîn (Kureviyyîn Üniversitesi) bugün de faaliyette olan dünyanın en eski üniversitesidir. Eskiler bunu “Nerede ilim varsa orada din vardır. Nerede ilim yoksa orada din yoktur” sözüyle ifade etmişlerdir.

Endülüs tarzı direkli câmilerin ortasında avlu ve şadırvan bulunuyor. Kadın-erkek hemen herkes kukuletalı mahalli elbise cellâbe giyiyor. Bizim bildiğimiz fes de var; ama giyen az. Türklere rastlayınca, “Haremi Sultan” (Muhteşem Yüzyıl) ve “Vadi Diyab” (Kurtlar Vadisi) diye soruyorlar. Fas’ta Arab, Bedevi ve Endülüs’den gelme Muri adında üç grup var. Muriler açık renk. Arapça, Berberice ve Fransızca resmî dil gibi. Berberice’nin ayrı alfabesi var.

Etli sebze yahnisi tacin ile irmik ve etten mamul kuskus adlı iki yemeği meşhur. Sokakta satılan kaynamış salyangoz pek rağbette. Yeşil çaya şeker ve nane ekleyerek içiyorlar. Humus, tas kebabı tarzı et yemeği, kuru fasulye, mangal gibi bizim ağız tadımıza uyan lezzetleri var.

Döner: Fas’ın dört büyük şehrini gezdik. Buralarda döneri inceledik. Döner, daha ziyade 10-15 kg civarında takılıyor. O da herkesin kendine göre yaptığı baharatlı tavuk eti. Ciddi bir yatırım yapılarak, tanıtılıp, pazara girilse, Fas pazarından önemli bir pay alabilir. Yalnız döner satanlar yok. Başka ürünlerin yanında döneri de satıyorlar. Bölge nüfusu kalabalık ve ciddi turist çekiyor. Ayrıca insan kendini güvende hissediyor bu ülkede. Türklere de ayrı bir yakınlık gösteriyorlar.

Çarşılar, hareketli; bize göre ucuz, pazarlık payı sonsuz... İnsanlar fakir, dilenci çok. Bir an gözünüz birine çarpsa, bu para istemesi için kâfi bir sebep. Zeytine benzer bir taneden elde edilen argan yağı pek meşhur. Emniyetli, temiz ve görmeye değer bir memleket.

Pek bilinmeyen Tanca, portakal ağaçları ve ılık havasıyla bir Akdeniz sahil şehri. Daha temiz. Meşhur seyyah İbni Batuta’nın kabri var.

Fas’ın ve dünyanın en eski şehirlerinden Fes kurulurken, altın bir kazma bulmuşlar. Onun için adı fes kalmış. Arapça kazma demek. Eşekler bol. Yük ve çöp taşıyor. Zira sokaklar pek dar. Dünyanın 1250 senedir faaliyetteki en eski üniversitesi Kureviyyîn, tedrisatını câmi içinde yapıyor. Ahmed Ticânî, Ebu Bekr İbnü’l-Arabî, Abdülaziz Debbağ gibi din büyüklerinin kabirleri burada. Elhamra tarzı taş işlemeleriyle meşhur medreseleri var. Çarşı, mesleklere göre sı(Beyaz Ev); yeni ve modern bir şehir. Deniz kenarında, hatta denizin üzerine yapılmış Kral II. Hasan Camii.

Saatli, rehberli ve paralı geziliyor. O kadar ruhaniyetsiz ki, katedrale veya AVM’ye benziyor. Fas’ın en meşhur şehri Marakeş. Onun da en meşhur yeri Câmaa el-Finâ adlı kocaman meydan. Satıcılar, maymun ve yılan oynatanlar, şaklabanlar, seyyar lokantalar, meyve suyu satanlar, aklınıza ne gelirse var. Etrafı çarşı, lokanta ve kafelerle çevrili. Halkın 7 Evliya dediği türbeler arasında, Kadı Iyaz ve Delâil yazarı İmam Cezûlî’de var. Eski sultanlara ait Bâdi Sarayı harap, ama hâlâ ihtişamlı. Müslümanların Endülüs’ten kaçarken getirdikleri Kurtuba Câmii mihrabı burada.

Rabat: Fas’ın başşehri. Diğer şehirlere göre daha derli toplu, Atlas Okyanusun kenarında, eski şehir ve büyükelçiliklerin, bakanlıkların bulundukları yeni şehir var. Kendisini epey değiştirmiş. Sahil çalışmaları ve devamlı inşaatlarla eski yüzünü değiştirmeye çalışıyor Rabat.

Fas’ta tarihi eserlere sahip çıkıldığı görülmektedir. 800’lü yıllarda yapılan Keyrüvan İslam Üniversitesi, eski şehrin kalenin surlarının içinde. Camii ve üniversite iç içe. 1300 yıldır devam eden bir eğitim düşünüldüğünde çok önemli. Yapılan binalarda gözü tırmalayan estetikten yoksun bir anlayış yerine gayet hoş, insanı rahatlatan ve büyük emekler verilerek yapılan güzel mimari ve süsleme sanatı var. Girdiğinizde farklı yerler ve güzellikler görüyorsunuz. Aynı zamanda rahatlıyorsunuz. Ruhani bir havasının olduğunu hissetmek de çok önemli. Bina ve süslemeleri yeni yapılmış gibi bakımlı ve güzel. İnsanlar ve turistler yalnız bu binayı ve güzellikleri görüp, bol bol resim çektiriyorlar. Zaten bu tarihi eserler olmazsa yeni yapılan binalarda hiçbir farklılık ve mimari özellik yok. Kendilerine has yeni bir mimari yapı geliştirilemediği gibi binalarda gözleri tırmalayan bir yapılaşma var.



Avrupa’dan Fas’a köprü kurmak