Köşe Yazıları / Doç. Dr. RESUL İZMİRLİ


Bırakın kervan yürüsün!

İnsanların karakterleri değişik olduğu gibi milletlerin de karakterleri farklı oluyor. Bunu gayet tabiî karşılamak insanı rahatlatır. Aksi takdirde yönetim işi daha bir karmaşıklaşıyor.

Mesela Almanlar ciddî, çalışkan, tertipli, aynı zamanda biraz fazlaca onurludurlar. Onlarla iyi geçinmek istiyorsanız siz de belli ölçüde ciddî, tertipli olmalısınız.

Mesela yediğiniz muzun kabuğunu sokağa rastgele atıvermenizi bir Alman'ın anlaması mümkün değildir.

Bir İtalyan coşkulu bir insandır. O'nunla sessiz ve sakin konuşmanız o'nun kimyasını bozar.

Bir Japon çok kibar biridir. O'nunla İtalyan'a uyguladığınız samimî beden dilini kullanarak iletişim kuramazsınız. Bu davranışınızdan ürker hatta korkar.

Bir Amerikalı size ayakkabılarının burnunu gözünüze sokacak tarzda oturmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz. O'nun kültüründe bu oldukça normal bir davranıştır.

Bir Hintli çok çok darda kalmadıkça değil kavga etmek yüksek sesle bile konuşmaz, konuşamaz. Öylesine uysal ve masum tabiatlı insanlardır.

Bütün bu tesbitlerim hiçbir bilimsel veriye dayalı değildir. Hepsi ömür boyu çeşitli vesilelerle yaptığım gözlemlere dayanmaktadır.

Yunanlılarla pek fazla teşriki mesaim olmadı. Almanya'da yetmişli yıllarda doktora yaparken aynı enstitüde bir Yunanlı vardı. Bütün diğer milletten olanlarla rahatça iletişim kurabilen bendeniz o Yunanlıyla iki kelam bile edemedim. Çünkü beni gördüğü anda yönünü ya da oturduğu mekanı değiştirirdi. Samimî olduğum Alman arkadaşlar durumu fark ettikleri zaman sebebini bana sorduklarında 'Benim o'nunla bir derdim yok, niye böyle davrandığını o'na sorun!' demiş meseleyi geçiştirmiştim. Bütün diğer millet evlatlarıyla senli benli olan Yunanlı benimle nerdeyse hiç konuşmadan iki buçuk yılı geçirdi.

Demek ki dedim bu insanların ruhlarına girmiş Türk düşmanlığı. Tabiî başta da söyledim bir iki gözlemle karar vermemek lazım. Ama asırlar boyu teb'ası olduğu Türk'e karşı bu kadar sitem etmelerini de belki hoş görmek gerekir.

Bence bırakın hep yaptıklarını yapsınlar, Yunan milletini Türklerle korkutup ekonomik ve siyasi zaaflarını örtbas etmeye çalışsınlar.

İşimize bakalım, önümüzde koskoca bir 'Kızılelma' belirdi.

Santimetrekareye düşen kâr! 

Rahmetli babamı gel de hatırlama! İşin başından yani bir bıçkı bir planya ve birkaç çınar kütüğünden ibaret olan dükkânımızı memleketin hatırı sayılır bir kerestecisi hâline getirirken aynı mekânı kullandık.

İşlerimiz büyüyüp geliştikçe dükkânın her santimetrekaresini en uygun şekilde değerlendirmeye çalıştık. Bazı durumlarda yaz sezonunda dükkânın önündeki kaldırımı da kullandığımız olurdu. Babamın iş düzeni kurma ve yerleştirme konusundaki kabiliyetine daha sonraları 'Endüstri Mühendisliği' konusu bir anabilim dalı olarak ortaya çıkınca daha da hayran olmuşumdur.

İşte minicik dükkânda edindiğim bu terbiye hayatım boyunca bana yol göstermiştir. Gerek evde, gerekse çalıştığım her pozisyonda mekân tasarrufu konusunda daima tabir caizse 'tutucu' davranmışımdır. Bu davranış tarzım dolayısıyla eleştirildiğim de olmuştur. Ama zaman içinde haklılığımı ortaya koyan düşünce sistemleri ve uygulamaları beni rahatlatmıştır.

Bir arkadaşımız yıllar evvel Lübnan'a yaptığı seyahatten dönmüştü. O sıralar bulunduğum pozisyon dolayısıyla oldukça geniş ve gösterişli odamda kahvelerimizi yudumlarken şöyle konuşmuştu: "Lübnan'da kendisiyle görüştüğüm iş adamının bütün bürosu senin bu odanın yarısı kadar idi. Bu küçücük mekânda konuşlanan şirketin yıllık cirosu yedi milyar dolar civarında idi..." Bulunulan mekânın santimetrekaresine düşen ciro ya da kâr miktarı verimlilik olarak iyi bir ölçü olabilir diye düşünmüştüm o anda.

Sonraları 'Toyota Tarzı' olarak dünya çapında uygulama alanı bulan 'Yalın Yönetim' tekniğinde ve her kaynağın bu arada mekânın israf edilmeden kullanılmasından haberdar olunca, hatta dünya devi Toyota'nın Yönetim Kurulu Başkanının yetmiş metrekarelik bir evde yaşadığını duyunca daha bir rahat savunmaya başladım 'Santimetre kareye ciro ya da kâr' rasyosunu.

Siz de yapın bu hesaplamayı isterseniz! Belki bir ölçü olarak işinize yarayabilir. Ancak önce kendi odanızdan başlayın sonra diğer bölümlere doğru uzanın. Hatta isterseniz santimetrekareye değil metrekareye göre hesap yapın. Hiç yoktan iyidir. İleriki yıllarda ince hesaplara kafa yorarsınız.