Dünya imtihan yeridir. Buraya onun için geldik. Bundan dolayıdır ki; dünyanın kendisi de içindeki nimetleri de, bir taraftan iyi olsa bile diğer taraftan kötüdür. Kullanmaya bağlıdır.
İnsanlar, çok uzun ömürlü olmak isterler, bunun için çaba sarf eder, dua ederler. Hayat şartları ne kadar sıkıntılı da olsa hepimiz yaşamaktan memnunuz. Dinimiz de uzun ömürlü olmayı nimet kabul ediyor. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
“İnsanların en hayırlısı ömrü uzun, ameli salih olandır!”
Güzel yaşanmaz ise, uzun ömür felâkettir! O da Hadis-i şerifte şöyle açıklanmıştır:
“İnsanların en kötüsü ömrü uzun ameli kötü olandır!”
Kötü hayat yaşayan kişi hayatta kaldıkça günâhlarını artırır. Başta kendisine, akrabalarına ve milletine zarar verir. Böylelerinin kısa ömürlü olmaları her bakımdan daha iyidir. Dünyanın kendisi de bir bakıma kötüdür. İçindekilerini aldatmış, ahiretini unutturmuş, cehenneme giden bir yol haline getirmişse felâkettir.
“Cenneti seviyor musun?”
Dünyanın güzel tarafları da çoktur. Peygamberlerin namaz kıldıkları, ibadet ettikleri yerdir. Meleklerin ziyaret ettikleri mekânlardır... Rabbimizi burada tanıyor, O’na yalvarmanın tadını burada alıyoruz...
Hazreti Ali radıyallâhü anh buyuruyor ki: “Çocuk iken ölüp, cennetin en yüksek makamlarına çıkmayı istemem. O zaman Rabbimi tanımamış olurdum!”
Mekhuli Dımışki de, bir arkadaşına soruyor: “Cenneti seviyor musun?” O da “Kim sevmez ki?” diye cevap verince “Öyle ise ölümü de sevmelisin, çünkü ölmeden cennete girilmez. Cennetin yolu ölümden geçer” buyuruyor...
Cennetin yolu dünyadan geçer. Dünyaya gelmeden Cennete girmek insanlar için mümkün değildir. Dünyadaki nimetler geçicidir, fanidir. Fakat ebedi nimetleri kazandırır. Onun için de çok kıymetlidir. Bütün dünyaya hakim olanlardan biri de Süleyman aleyhisselamdır. Hiç kimseye nasip olmayan saltanat ona verilmişti. İnsanlar, cinler, hayvanlar, rüzgâr hep onun emrinde idi. Bir gün bir yerden gelirken insanlar sağ tarafında ona refakat ediyor, cinler sol tarafında... Güneşten rahatsız olmasın diye kuşlar kanat germişler, öylece yol alırken bir adama rastlarlar.
Adam ona der ki: -Ey Davud’un oğlu! Cenabı Hak sana ne büyük saltanat ihsan etmiş, hiç kimseye vermediğini sana vermiş.
Süleyman aleyhisselam şöyle cevap verir: -Bize verilen bu saltanat bir ‘sübhanallâh’ demek kadar kıymetli değildir. Çünkü bu saltanat geçicidir. ‘Sübhanallâh’ demek ise kalıcıdır. Hiç geçici ve fani olan şeylerle, ebedî ve kalıcı şeyler mukayese edilebilir mi?..
İbrahim aleyhisselam da; “Ben batan şeyleri sevmem” buyurmuştur.
Gerçekten de Süleyman aleyhisselamın saltanatı geçici idi ve bitti. Ne güzel demişler: “Seyretti hava üzre denir taht-ı Süleyman, Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde!..” Niçin mes’ut olamıyoruz? Geçici şeylerde saadet ve huzur aradığımız için bir türlü mes’ut olamıyoruz. Saadet kapısını başka anahtarla açmaya çalışıyoruz. Bu da bize hem zaman kaybettiriyor, hem de bir netice elde edemiyoruz. Boşuna çaba sarf ediyor ve yoruluyoruz. İçinde yaşamakta olduğumuz asra, “sürat asrı”, “ilim ve teknik asrı” denebilir.
Ama bu asra hiç kimse “huzur asrı”, “mutluluk asrı” diyemez.
Eshab-ı kirâmdan birisi şöyle dua eder: “Ya Rabbi nimetin tamamını istiyorum.”
Bunu duyan Sevgili Peygamberimiz (aleyhisselam) sorar:
“Nimetin tamamı hangisidir biliyor musun?”
O da “Hayır” diye cevap verir.
“Nimetin tamamı, cennete girmekle elde edilir. Artık ebedi saadete kavuşulmuştur” diye tarif eder Allahü teâlânın resulü... Bütün bu nimetler ancak dünyada ele geçebilir...